19 Temmuz 2009 Pazar

exclusive(ly).

mesafeyi her açışımda -yükselen binalarıyla karanlıkta- ben olabildiğim bi şehir var. ihtişamlı gökdelenleri, güzel yaz öğleden sonraları güneşimi kapatan bulutları parçalarken acımasızca, ellerimin arasından kayıp gidecekleri madde madde sayabilir miyim üzülmesiz, üzmesiz bu defa da. bu defa DA? kaç kez daha! (da'sız bir bu defa için herşeyimi, HERŞEYİMİ veririm oysa.)
bir tane daha?
bir sonbahar ağacı içimde, yeniden kirletiyor sokaklarımı ben temizledikçe, elimden geldiğince. yaşamak buymuş, böyle birşeymiş? söyler misin lütfen, bunu kim söylemiş.
en güzelini seçmeye çalıştığımda büsbütün kötüleşirken kelimeler, değersizleşirken, anlamsız ve önemsiz metal tabelasına dönüşürken şehrimin, samimiyetsiz bi "hoşgeldin(iz)"den başka ne görüyorsun, söylesene. susmak bana göre değil oysa ve fakat elimde değil, ellerimde değil bunun yanısıra.
bir an için "neden olmasın" vuku bulup, akabinde "neden olsun"lar peydah oluyorsa bilmediğim bir kaynaktan, belki bu nedeni, belki değil. (orda kaç kişi yaşıyor?)
dünyanın en güzel sözleriyle en içten gülümsememi (teşekkür ederim) çıkarmışken tozlu ifadelerin arasından, sıklıkla, her adımım(ız)da azalıyor mesafe, "birşey"den, "bir diğeri"ne yaklaşıyorum, iradem haricinde. durmak yoktu, beklemek yangındı, böyle yanmak kolayı seçmekti, böyle yanmak "hata"ydı, hatırladın mı? (ben de*)
korktuğum bu olasılık değil, aslına bakarsan bu, korku değil. bu kadar "kelime"yle beslenen birşeyi nasıl kelimesiz sürekli kılarsın sadece? nasıl (aynı) kalmasını beklersin? (beklemek hatadır. beklemek kadar.)
ben isterdim ki, ben istiyorum ki, istemek, ben, istemek, ben ben ben istemek ben istemek ben........... YETER.

yaprakları bırakıyorum o halde, oldukları yerde.
hem, belki de.

zaman? tamam - zaman tamam!.

Hiç yorum yok: