26 Şubat 2009 Perşembe

bogy


sabahı yayarak, uzatarak, büyüterek meridyenleri. bir dakika 14 dakikaya bedel misal.
iki o döneme ait favorim, bir şimdinin popüleri, bir tane de "sevemedim seni karagözlüm" içmiştim. tıpkı o günkü gibiyim. elimden tutup götürüyor beni çok istediğimi düşünmemi sağlayacağı yere. gittiğim yeri seviyorum sonra, daha adım atar atmaz hatta, o zaman evet işte istediğim burda olmaktı diyorum, sanki oraya benim iradem dahilinde gelmişiz gibi.

insanları tanımak öyle zor ki. öyle zor ki ulaşamazsın.
yüzüne bakıyorum, böyle hafif mahcup, hafif hüzünlü, naif biri. meğer ışığın aldatmacasıymış, gece sona erip güneşe ulaşınca bütün bambaşkalığıyla duruyor karşımda. o tatlı çizgiler şefkat izleri değilmiş meğer. ben kalbi deli gibi atıyor sanırken, ayaklarını yere vuruyormuş. yaa..
önce yüzüne bakıyorum, kelimesiz. sonra 180derece, ve yürüyorum. bir-iki, bir-iki.

denizde küçücük bir hareket dahi yok. bu üzerimde milyorlarca iz bırakmış göle kıstırılmış gibi hissetmiyorum daha fazla. yine gittiğimiz yere gitmek istediğimi sanıyorum, oraya gidince ufak bir çığlık atıp gülerek, içten, "nerden bildin? nasıl bildin gitmek istediğim yeri?"diyeceğim.

genç bir filozofun, bir analizcinin, bir sen istediğin gibi saklandığını san, kaçabilirsin ama saklanamazsıncının yasını tutuyorum. ölmüş kadar acıyor içim. yapacak başka şey yoksuz ben, durup sana el sallıyorum.
der ki: "hayatında varlığı yokluğu bir biri olacağıma, hiç olmamayı yeğlerim".


not: başım dönüyor. çok. iyi hissetmiyorum :s.

Hiç yorum yok: