5 Ağustos 2008 Salı

çok acıklı

duraktaydım. kulaklarım kiralık idi; belçikalı bir grup talibi..

"karşıyaka ya gitmek istiyorum, neye binmeliyim" dedi, duyduğum halde duymazdan geldim. "afedersiniz"eşliğinde sana diyorum baksana lan [gerçi baksana lan değil baksana yağğ/öğf der o kişilik dese dese.. böyle de kalıplaştırmaca, (ön) yargılamaca] bakışı- buna da kayıtsız kalamıyorum, şimdilik o derece değil..
salağa yatma soslu: "pardoğn?!-ünlem kulaklığım var görmüyor musun amaçlı".. "şey.. ben var gitmek istemek karşıyaka"
herkes birşeyler ister ha??
" burdan geçmez, bir durak aşağıya yürüyün, 600 var biraz daha yürürseniz eski 169 durağından 300e de binebilirsiniz"..
yanımdaki bankta oturan suskun delüğanlı lafa karışıyor, yok karışmıyor bildiğin atlıyor: "direk gidecekseniz, evet burdan geçmez ama konak yapıp ordan 361/121/120 yapabilirsiniz"..
120/121/361 yapmak..
hanımefendi şahıs beni o saniye itibariyle kaale alma alanından sınırdışı etmek yoluyla delüğanlıya yönelerek karşıyakaya nasıl gitmeli ki başlıklı bir tartışma başlatıyor. aralarından çekilip kulaklığı olması gereken yere kulağımın içine koyuyorum yeniden, zira gelecekte olması büyük ihtimal bir: "otobüs durağında tanışmıştık hatırlar mısın bebeğim, sen karşıyaka ya gitmek istiyordun" girişli geçmişi anmaca olayında "gıcık" sıfatıyla anılan kişi olmak istemiyorum.

















bunu geç. kalmanı istediğim yer, tam yanımdaki boşluk.





bilemezsin şimdi ne kadar ihtiyacım var sana. ve sana. ve sana. bir de sana. belki sana bile. bu işin belkisi olmaz, evet, sana DA ihtiyacım var şimdi, tam şimdi şu an 5 ağustos sabahı iyte kampüsü sınırları içinde harcadığım şu güzelim sabah saatlerinde, dakikalarında, saniyesinde. tam şimdi, bu tam şimdiyi yazmadan önce, yazarken ve sonrasında da.. yazım bitene kadar, gün bitene kadar, belki birkaç hafta daha..
bildiğin "içim kan ağlasa bile" duymayacaksın ve fakat bunları benim dudaklarımdan. sadece öyle işte..
hayatımda ilk kez GERÇEK olanını yaşıyorum bir milyon kez kendimi içinde olduğuma inandırdığım o durumun.
soyutluktan da öte, somut şekilde. ufku kesintisiz eksiksiz görebiliyorum, anlatabiliyor muyum? yapış yapış, bütün ritmimi değiştirdi. bu işler zamanla oluyormuş demek ki, sonra son damla damlıyor içine, taşıyorsun, nereye akacağını bilemiyor fazlan. aktıkça yakıyor tenini, içinden kopan her parça.
gözlerim yaşarıyor, izmir ağustosunda bile kurumayacak gibi.


şimdi servis gelecek ve servisçi makinemizi ilk kez denemeden önce "şşttt!!!!??,, heyyyyyyyyyyyyy durrrrrrrr sen ne yaptığını sanıyorsun" diyerek beklemesini söyleyeceğim, sonra sen o kalın kırmızı kurdeleyi getireceksin ve makineyi bağlayarak fotoğraf çekilicez, sonra ben salondan makası getiricem, sen kurdeleyi keserken servisçiyle birlikte şampanya patlatıcaz, ok??



bir köpek-çik de(dirtil)miş ki:

"beni bağlıyorlar. çünkü insanlara saldırıyorum!"
"ben kötü bir köpeğim."
"kötü köpek olduğum için beni sevmiyorlar..."
"beni sevmiyorlar o halde onlara saldırmalıyım."

*alıntı: kimmiş bu böyleyken böyleci merakı eşliğinde edinilen penguen, sayı:306 31/temmuz/2008 perşembe

Hiç yorum yok: