bazen son derece ateşli başlayan şeyler de (ateşli hastalıklar gibi, bizi kendimizden geçiren, bilinçsizleştiren, yataklara düşüren) tamamen sönüp geriye yalnızca buz gibi gri küller bırakabiliyor. asla sönmez, yağmur-geçirmez, rüzgardan etkilenmez dediğiniz o kocaman-kıpkırmızı alev gücünü yitirip, küçülüp işi sönmeye kadar götürebiliyor. bunun için ne fırtınaya ne de sele ihtiyacınız var, bazen küçük bir iç geçirme, alınan nefesin dışarı verilmesi bile yetebiliyor, yanandan geriye sevimsiz bir parça kül yığını kalıyor sadece, ne atabiliyorsunuz ne de yeniden yakabiliyorsunuz. bir süre sonra inanasınız da gelmiyor o küllerin bir zamanlar yanan o şeyin ta kendisi olduğuna. inanamıyorsunuz, inanamamanız gerçekleri değiştirmiyor ve fakat. başka ateşler, başka alevler, başka güneşlerin peşine düşüyorsunuz sonra, kalanları da tamamen küle çevirmek için. üşümek sizi hasta ediyor. bir gün geliyor yanacak bir şey kalmıyor, işte o gün ateşin hüküm sürdüğü günleri ne kadar hatırlamak isterseniz isteyin engel oluyor ordaki gri tümsek o hissi anımsamaya.
selam verdi boşluğa dikilen gözleriyle. oturdu: piyano çalıyordu. hızlı hızlı kaydırdı parmaklarını tuşlarda, gözleri kapalı. kendinden geçmiş gibi ileri geri sallanıyordu bunu yaparken. orda, karanlıkta oturup piyanoyu dize getirişini izledim. ter içinde kalan boynu parlıyordu spot ışıklarının altında. sessizce sahneye çıkıp ona yürümek, ellerimi omzuna koyarak çok yoruldun, bırak biraz da ben çalayım demek istedim bak bugün sarma yaptım kendi ellerimle :) senin için değil ama ne fark eder? hadi aç ağzını, işte böyle, nasıl? beğendin mi? sen onları yerken ben savaşacağım piyanoyla, işte böyle.. buraya gelirken bir çift kahverengi camın ardına sakladıklarımın nasıl parladığına bak spotların altında, şimdi geçerli(!!!!!!!) bir bahanem var.
bir gökdelen yükselmiş şehrin ortasında, haydi onu da yerle bir edelim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder