24 Haziran 2010 Perşembe

everything but (what)

otuzbeş katlı binadan çıkıp yürümeye başlıyorum. aynı yerde annemi & babamı arıyor aynı üstgeçitte rüzgara aynı küfrü ediyor, aynı metronun merdivenlerini koşar adımlarla iniyor, aynı playlisti dinliyorum sağa sola savrulurken karanlık bir tünelde. "peki karnın neden bu kadar kocaman büyükanne" kurt*köpeğinin yanından geçiyor, mavi anahtarla apartmanın-çünkü gökler masmavidir!-, pembe olanla - çünkü o sımsıcak, bana ait, "benim"- evimin kapısını açıyorum. sabahları alarmı en az üç kere erteliyor, ARTIK YETER-BU KEZ BAŞKA BİRŞEY yapıcam diye kendimi kandırarak yine yeniden saçımı aynı şekilde topluyor, aceleyle çıkıyorum evden, yarın erken çıkayım da koşmadan gideyim işe diye söz vererek kendime bir kez daha (boşa).. aynı melodide tüylerim diken diken oluyor, bir başkasıyla dolarken kulaklarım her defasında, gözlerim yaşarıyor, kalbim sızlıyor. aynı renkleri beğeniyorum. yürümeyi sevdiğim, kendimi "iyi" hissettiğim yollar birbirine benziyor. aynı iddialarda gaza geliyor, her gaza gelişimde ölümüne şaşırtıcı çalışıyorum. sürekli kilo alıp kilo veriyorum. dansa gitmek istiyor, gitmiyorum. çamaşırları hiçbir zaman kurudukları anda toplayamıyorum. geçmişi aynı hislerle anıyor, geleceğime hep güçlü bir umutla bakıyorum.
ben buyum, bunlar benim. benim değişmeyecek şeylerim.

Hiç yorum yok: