21 Aralık 2009 Pazartesi

Plus1

sanki çok bildik, sanki çok eski.

biraz bile bulandırmadan beni ve dahilimdekileri, bütün bulutlardan uzak. gökyüzüm masmavi. yüzümü çeviriyorum ve hiçbirşey kalmıyor, işte, tertemizim şimdi.





durup bekledim. önümden geçenleri izledim. ıslık çaldım, mesaj yazdım, bunaldım-güneşe küfrettim. kısacıkmış, bir anlıkmış, 2 göz kırpmalık, birkaç dk.dan fazla sürmediğine herşeyine bahse gireceğin bir,buçuk porsiyonluk uykuymuş üzerine saatlerce düşündüğüm oysa.

herşeye artı attım, herşeyi topladım, son bir kez baktım ve hepsini onlara bıraktım. koşa koşa geldim, koşa koşa dolaştım, çok çok güldüm, zira çoooooooook çooooooooooooooooooooook çokkkkkkkkkkkkkkkkk mutluydum. durup dinlendiğim yerde yeniden kıpırdamaya üşendim. güneş geçti gökyüzünden, simsiyah bulutlar sonra, ılık rüzgarlar, yağmurlar, iğrenç kahkahalı martılar, bembeyaz uçaklar, yarasalar, sabah kargaları, kelebekler, sivrisinekler.. bi sabah uyanıp da yemyeşil buldum bütüüüüüüüüün bütün bütüüüüün ağaçları. ince bir ceketle çıktığım yürüyüşün akabinde, akşamlar kısa kısaydı ve 50 km çapındaki karanlığımda cılız bir ışık çaktı ve bütün bildiklerimi unuttum böylece.

rehber alıp xsmall şimşeğimi, tutunup olmayan ellerine, kısa kısa adımlar attım içimden gelen yöne. dümdüz, artısız eksisiz, olduğu gibi ilerlerken yolumda, hiç olmayacak bir vakit hiç olmayacak bir şekilde bir güneşe rastladım. gözlerimi kamaştırdı, kapattım. yalnızca sözleri hakimdi karşılaşmalarımızda, dinledim. sonra sordu, söyledim. gözlerimi yeniden açtığımda (inanarak zarar görmeyeceğime) yalnızca "büyülendim".

buz gibi bir istanbul aralığında zerre üşümüyorsam, muhtemelen budur nedeni.

Hiç yorum yok: