22 Mayıs 2009 Cuma

bir yol hikayesi

rahat-geniş-yılışık-yüzsüz-yalama.
derecenin hiç önemi yok, sevmeyince sevmiyor insan asgarisi yetiyor, azamiye ne hacet.

lokasyon: 123U, arka 5li.
yaşlı kadın: yaşlı kadın.
genç kadın: genç kadın.
mızmız: genç kadının çocuğu
beyinsiz: genç kadının arkadaşı
ben: ben.

ben gölge bulduğu tek boş koltuğa koşa koşa, kana kana ilerler. oturur. oturduğu vakit sağ bitişiğindeki yaşlı kadın sol bir boşluk sonrasında oturan genç kadına fotoğraflar göstermektedir. ben bir muhabbetin tam da ortasına düştüğünü farkettiğinde çok geçtir, gölge-güneşli tüm boş koltuklar çoktan dolmuştur. genç kadının kucağında bir mızmız alelade açılarla ayaklarını savurmakta, huysuzlanmakta bir yandan da bene bakmaktadır.
genç kadın "abla dövecekmiş bak seni, rahat dur" der.
ben oralı dahi olmaz. empitiri(!)pileyırına sığınır, en sevdiği parçaları bulmaya çalışır zira onları bekleyen bu uzun yolculuk süresince sevdiği şarkılara çok ihtiyacı olacağını daha o an anlamıştır.
mızmız debelenir, debelenir ve bir şekilde altı pislikötesileşmiş parmak kadar ayakkabısını benin siyah ceketine sürmeyi başarır. ben mızmıza dönerek kötü kötü bakar, mızmız benin de öngördüğü üzere oralı bile olmayarak, -aksine- bit kadar ayakkabısıyla benin siyah ceketinde sanat eseri yaratma çabalarına devam eder. ben genç kadına bakar, genç kadın mesajı alır ve mızmızı kendine doğru çeker. mızmız bu boş durmaz, mızmızlanır daha çok, yine, yine. genç kadın dayanamaz ve bir tokat patlatır. mızmız ağlamaya başlar. o sesi ne anna molly ne going up ne de its time to dance bastıramaz. neyse ki mızmız yorulur, zira baygın bakan gözlerinden anlaşıldığı üzere uykusu gelmiştir, genç kadın mızmızı beyinsizin kucağına verir. kavacık mevkiinde, genç kadın bene "nerdeyiz kız" soru cümlesini yöneltir. eşşek kadar kulaklıkların-nağzık ki- müziğin yarısından çoğunu dışarı vermesi nedeniyle son seviyeye getirilen ses çubuğuna rağmen soruyu duyan ve reflekssel olarak sola dönen ben, sırıtan genç kadını görünce, sorulan sorulara cevap verme nezaketini bünyesinde barındırıyor olma salaklığından mütevellit, "kavacık sanırım" der. genç kadın oflar, puflar ve "daha çok mu yol var" (evet birsürü yol var türkiye de, bu gördüğün ne ki mesela?) kafası yaşıyor olması nedeniyle birtakım sıkıntı cümlelerinin eşliğinde, "köprüyü geçtik mi?" der. ben "efendim?" der, genç kadın kahkaha atar "ne güzel efendim diyosun sen öyle". ben gülümser (gereksiz, yersiz nezaketini yiyeyim!..) "hayır, birazdan geçeriz" cümlesini sarfetmenin akabinde zaman kaybetmeden sağa döner. yaşlı kadın büyük bir ciddiyetle birtakım ingilizce kurs dökümanlarını incelemektedir. ben yazılara odaklanır ve gülümsemesini tutamaz. bundan kuvvet aldığı/yüz bulduğu sanılan genç kadın "kız (inat ve ısrarlı hitap kelimesi), bu belediyeden geçiyor mu?" sorusunu yöneltir bu kez. ben anlayamaz "hangi belediye?" der, genç kadın kopar, coşar ve bunun gibi hareketler eşliğinde eliyle benin dizine vurarak "sefaköy belediyesi heralde ahahha mamama vahhaa" şeklinde güler. benin neyin komik olduğunu anlaması için bir miktar düşünmesine dahi fırsat vermeden (o sırada köprüden geçilmektedir) "ne güzel yerler var di mi" der. ben denize bakar, yarın ne yapsam düşüncelerindedir. genç kadın "parfümün ne? ne güzel meyve meyve koktun" sorusuyla gelir bu kez. ben "c...y" der, genç kadın anlayamaz, benin elindeki notbuku görünce, "yazsana" ricasında (!) bulunur, ben parfümünün ismini yazar ve kağıdı genç kadına uzatır. canı daha fazla konuşmak istemiyordur. yaşlı kadına döner ve fakat o cephede de aradığı sükuneti bulamaz. yaşlı kadın ve genç kadın genç kadının yaşlı kadının elindeki dökümanları farketmesinin ardından "ingilize biliyon??" muhabbetine tutuşurlar. ben dayanamaz, leventte inmeye karar verir, ayağa kalkar.
inerken genç kadın sorar, "geldik mi?"
ben cevaplar, "hayır, siz daha sonra ineceksiniz".

o an..
beyinsiz önündeki koltukta oturan yaşlı kadının poşetinin düşmesine gülmektedir.
mızmız uyumaktadır..
genç kadın beyinsize şşttt çekmektedir..
yaşlı kadın burnunu siler..


ben güpgüzel bir cuma akşamı eve döner.

Hiç yorum yok: