28 Mart 2009 Cumartesi

eko: not wasting, just spending.

"belki bir gün-I
ordasın evrenin bir ucundasın işte
kalbi kırık palyaço
gülsen kan damlıyor içinin taşlarına
bir daha söndürülecek yangınlar çıkarma
v.ç
buradayla oradanın arsında kalan organik toprak parçasında tutunan bir solucanın soluk alıp verdiğini duyuyorum. ses yok. sesim yok! tanrım bu bir işkence olmalı.
zamanın atlaslarla değiştiği bir dünyadan yazdığım tüm kelimer anlamsızlığa tutunuyor. anlatılacak o kadar çok zaman ve yer var ki... ama bunları anlatacak bir alfebe bulmalıyım kendime. bir salyangoz gibi kabuğunun içinde yaşlanmak, yaşamak, yasaklamak, yasaklanmak, kaybolmak gibi eylem maskeli mastarlı kelimelerle giydirmek kendini.
korkuyorum. yumurtalı bir ekmeğin olmadığı andaki gibi korkuyorum. şiirler kadar korkuyorum. yazdıklarımdan korkuyorum. içimde benimle büyüyen başka bir şey olandan korkuyorum. değişmekten, şimdide olamamaktan, kendimi kaybetmekten, kolumdaki yaraların iyileşmesinden, sigaramın bitmesinden, rakımdaki buzun ermesinden... korkuyorum.
bulduğum her rahmin gölgesine sığınmama bir anlam arıyorum artık. bir yere ait olamamak denilen şeye de kılıf bulmalıyım.
acılarım yok. acılarım yok! tanrım nasıl tanımlamalı insan kendin? bir pantolon değilim defolu olayım. son kullama tarihim yok. kullanma klavuzum bir bir romorkör eşliğinde ölüme gitmek olur sadece...
sadece denilebilecek tek şey varmış gibi.
yaşamı seviyorum. sadece seviyorum ama...
yazmam yaşama karşı aldığım en büyük kalkanım. yazmasam yalan söyleyeceğim. o yüzden sadece yazıyorum.
o yüzden yazdıklarım sadece söz...
**
YARına dair-II
bu saatlerden sonra yazma işini tarihe havele ediyorum. tarih yaşanılan şu anı kaydedip yarın, bana done verecek. umarım yarın bugüne yakışık'alır. yoksa bu gün tekrardan alevlenen umut ışığı kaybolur...çok saol varlığın için. çok saol hayatımda bir yer aldığın için.herşeyden öte...HOŞGELDİN...
**
yalnılmışlıklar tragedyası-III
işte burada. bir olma eyleminin yalan-yanlış yansıması...hayat satıraralarında hatta tek bir kelimde...bilinebilir herşey eylemle ya da sözle anlaşılabilir...gibi ufak bir anektod hayata ve bana ve dahilimde herşeye...dil ucu kadar yakın tarih. bir o kadar uzak bir coğrafya. atlasa girbilir tarih. kanla yaıldığı sürece hayat...güzel bir o kadar serüven olacaktır!dilimin divit ucunu rakı hokkasına batırarak haykıyorum tüm irinimi..."beklemek yanılgının yangın halindeki telaşıdır. beklemek bir garın çöplüğüdür. beklemek bir sınır ötesi endişedir. beklemek ertelemenin provasıdır.bekleme... gel.. ya da git...iddaları kaybeden hayasız ve rüyasız bir düş benimki..."tümevaran tüm herşeyimle...benle kal...
**
mektubumsu yazılar IV
blabla..
**
yine yeniden...yeni yinelemelerim-V
(bu bir heyecan olmalı tanrım)yine yeniden bir buz dağının arasında kalan bir kuşun hikayesi gibi...çırpınan...ellerimin altında dokun...hisset...dokun rüzgarı dinle sessiz...deniz emin ol ki şahittir yazılacak olan tarihe...yeni yinelemelerimin şerefine...dilimin divit ucunu "votka" hokkasına batırarak susuyorum saçlarının gölgesinde...burdayım işte evenin bu ucunda bir denizde gölgelere bakayazdım...ben baki kalana yazdım...susmamak şartıyla...iyi ki doğdun"güneş"gündüzün de gecem kadar aydınlık olsun...
**
rengarenk bir makamın hüzzam dolu cüzzamlısı-VI
evet... benim... ta kendisi... çıkarıp sapkalarınızı beni dinleyin pek mutsuz baylar ve bayanlar. söyleyeceklerimin bir hükmünün bulunmadığını ben de biliyorum. nasılsa ölmeyecek miyiz? nasılsa yarın bugünden farklı olacaksa neden bir hükmü bulunsun ki söylediklerimizin ya da yaptıklarımızın. insanın bir kuantum sarkacındaki unutkanlığı kan tutan bir doktorun bayılması gibi. tıpkı onun gibi. neyse...binilip bir alemete varılınca kıyamete bendeniz cüzzamlanmışım bilmem nerede... şimdi değil eskiden, orta dereceli bir eski tarih diyelim.sebeplerin birer sığınak olduğunu düşünürdüm düşmeden evvel bu güzelim cüzzama. hala da aynı. demek ki bunun cüzzamla bir ilişkisi yok! sabit bir kanıt. ahanda burada. düşünce ve eylemin yani teori ve pratiğin sorunu burada başlıyor. tarihin büyük bir bölümünde önce teori demişler. yani bunlara biz sebepçiler diyelim... bir nevi idealist tayfa yani. ama sakkallı bir dede -öyle ak pak değil sakalları- pratiğin önce geldiğini idda etmiş. yani önemli olan söz değil eylem demiş.konumuzun alakalı olduğu kısım burada başlıyor. bahanelerin ve ya sebeplerin determinist bağları kopmuş, yere düşmüş olabilirler. acaba yere düşen elma olayında sadece elma mı suçludur? yer çekiminin ve ağacın hiç mi suçu yoktur? efendim iğne ve çuvaldızı boy sırasına göre düzelim lütfen.kuantum sarkacı durdurmuş. zaman hava da sallanıyormuş. post-larına inat modernleşen dünyamızın renkleri acaba gerçek mi? yani dediğim şu eylemin ya da çatışmanın yani diyalektiğin kaybolduğu iddasına rağmen bizler ve sen, evet oradaki kzım sana diyorum tabii. beni dinlemiyor musun sen? ne, efendim... pardon doğru herşey değişti birden. şimdinin az önceyle bağı kalmadı. peki o zaman. öyle olsun. monolog burada yazarın isteği üzerine eyleme geçmiştir. yazının bundan sonrası gerçek ve eylemdir. öncesi sadece sözdür.anlamıyorum kızım ne diyorsun. gel bakayım sen şöyle öne. hah şimdi söyle. neden çabalamayacakmışım. nedenmiş söylediğim herşey uçuyormuş. herşey saçma mı? hadi kızım git.nasıl yani az önce burada değil miydik? ne yani zaman algımızın dışında mı? aferin kızım. çok doğru söylüyorsun ama galiba kaçırdığın bir şey var. sen hala benimle aynı dili konuşuyor ve zaman dilimi arasında yer alıyorsun. farkında değilsin ama bu kalçandan çıkan sözler var ya, hah işte onlar, bir bütün içinde birbirini takip ederek bana geldi. bir bütün oluşturdu. yani anlayacağın sözde savunulan şey -her neyse işte adı- sadece modern bir araç olan dilde kaldı. aramıza hoşgeldin. arkadaki sırayı açın da arkadaşınız otursun.evetttt... galiba zamanımız doldu... sadece şudur diyeceğim son olarak... kzım beni dinler misin? evet şimdi eylemlerim hep nedenleri olmuştur. öyle ya da böyle. ama düşüncelerin çoğu kez eylemi olmamıştır. bir insanın sebep ve nedenlerini eylemsel bir determinizm içinde değerlendiremiyorsunuz. evet doğrudur. zaman da yoktur. söz de yoktur. yarın bugünden bağımsız bir organizmadır. diyalektik yoktur. dünya da yoktur. ee o zaman biz neden yaşıyoruz ki? her neyse o sakallı amcayı okumakta yarar var... benden söylemesi. sınavda çıkabilir. hadi herkese iyi tatiller. haftaya da kızım sen bana bugünü hatırlat...kapnır kapı açılır tarih... zaman ve an hareketin gölgesinde kaybolur..." *

*alıntı, alıntıı, alıntııı..

Hiç yorum yok: