21 Şubat 2009 Cumartesi

gO-On

yağmur yağıyormuş, bulutlar dağılıyormuş, güneş açıyor, rüzgar çıkıyor ve başka memleketlerin bulutlarını salıyormuş gökyüzümüze, sonra yeniden güneş göz kırpıyormuş (gözüne toz kaçmış meğer) arkasından, siyah-yarı şeffaf ekipmanının. yürüyor, koşuyor, emekliyor, duruyor, oturup dinleniyor, sonra dans ediyormuş. konuşuyor, susuyor, şarkı söylemeye başlayıp sesini aniden fısıltıya dönüştürüyor, hıçkırıyor ve öksürüyor, derin bir nefesin ardından gülümsüyor, bağırıyor, çığlık atıyormuş ara sıra.
yoruyor beni, diyi ceke dönüştürüyor. çoğalıyor, sorumluluk artıyor. sen ve ben, biz ve o, onlar ve siz; hep birlikte.
geldiği gibi gidiyor, gittiği gibi dönüyor herşey.
bütün tekil ve çoğullar, yan yana, ard arda, üst üste, vesaire.




elimde biraz harç vardı, usta sayılmam ama birçok şeyi becerebilirim, neyse, biraz gücüm kalmıştı, içim öyle çok acıdı ki, doğrulup -bir önceki sahnede- yığıldığım yerden, kalktım, ardarda yumruk yemiş raki gibi, ağzından bir dolu kan fışkırmış, izleyenler "wtf?" olmuş gibi falan, ağır çekimde ilerledim, bir adım atınca insan, ardından diğer adım kendiliğinden geliyor, bunu biliyor muydunuz? neyse. işte.. ilerledim, başım öne eğik, kaldırmak istedim gözlerimi ona doğru -böylece "bitiricem seni, hello! sana diyorum, seni alt edicem" diyebilecektim kelimelersiz, beni bu hallere düşüren güce. gücün sahibine. gözlerinin içine. karşımda kimse yoktu. görüş alanım bomboştu.

perdelerini açmazsan nasıl öğreneceksin hayat ışığının koordinatlarını? tabi, hala umursuyorsan.

light of light bildiyoranzi.
izm.09

Hiç yorum yok: