6 Ocak 2009 Salı

sen de beni özlüyor musun?

gözlerime inanamıyordum. sana mı inanıcam gözlerime mi demiştim. sana inanmalıymışım.
olur böyle şeyler arada, geçer geçeğr.. merak etme. merak ediyorum. çok merak ediyorum. biliyorum ki geçecek. geçmekten kasıt bir başka döneme adım atılacak. bir çemberden başka bir çembere belki önce kesişme kümesinin elemanı olucam ve farkedemiycem ama eninde sonunda adım diğer çemberin biricik elemanı olma yönünde atılacak. bej denizatına binip okyanusaşırı bir yerlerden gelmesini beklemek sıkıcı, süper kahramanın. bundan beni ancak o kurtarabilir. biri geldi bana dokundu diyelim, taş kesildim. bir adım atmak hayatıma mal olabilir. burda durmak da hayatıma mal olacak gibi. ne yapacağımı bej denizatının üzerinden bana gülümseyen süper kahraman söyleyecek. söz ne derse yapacağım. sorgusuz ve de sualsiz. arada görüntüde yatay çizgiler oluşuyor ve kalbim göğüskafesimin son kullanma tarihine kast eder gibi dans ediyor, sonra geçiyor, sakinleşiyor, yine oturup cnbc-e izlemeye devam ediyor. buna ne kadar dayanılır bilmiyorum. motivasyon bitti, jenaratörü kullanıyoruz. güneş enerjisi dicem ama pf.. b.ktan istanbul kışında güneş, saklambaçta eve kaçıp yemek yiyen televizyon izleyen tuvalete girip dişini fırçaladıktan sonra sokağa çıkıp hiçbir şey olmamışçasına oyuna devam eden piç kurularına benziyor. bazen oluyor ya, ben.. sandım ki.. aynen böyle iki noktalar eşliğinde ben sandım ki partileri veriyorum ya, o zaman kendimden çıkıp, karşıma geçerek yüzüme okkalı bir tokat atasım geliyor. selahattin duman nasıl kendini alnından öpemediyse yıllarca, ben de bunu yapamadım, yapamıyorum. btw, gmailin böyle inbox a taze mail düşmesi durumunda anında, sayfa yenileme gereği dahi duymadan yeni mailin var demesi çok nazik bir davranış, burdan sevgilerimi sunuyorum gmail ekibine. neyse.. ne diyordum. ben yine öyle bir sandım ki.. bütün hevesimi kaçıracak kadar sandım yine. öyle.. hani böyle kelimelerle anlatılamıycak bir his var, buna yaşadığımın farkındayım hissi mi dersin ne dersin bilmiyorum. sanki çevrendeki en ufak hareketi dahi fark ediverecek gibi olma yanılgısı. nasıl denir.. dinginlik huzur umut, herşeyin biteceğinin bilincindelik ve fakat bir umarsızlık da falan, karışım, neyse anlatamıyorum şimdi, uğraşamıycam da. işte tam şu an o his tarafından çevrelendim. sarıldım şal gibi, bıraksam gidecek ama, biliyorum, tam ucunda durduğum uçurumun sıfır noktasında, kayaları yalayan suya karışacak, sonra bir sahile vuracak belki, o sahilde sen olacaksın, mesela* :). bütün bunları, bu insanı çileden çıkaran periyodik döneme de bağlamak mümkün, ama yapmıycam. bu kadar basite indirgeyemem. indirgenemez. ben öyle yapmaya kalkışsam da beceremem. neden? çünkü ben. ben işte, bizim ben..
biliyorum öylesin ve biliyorum böylesin de.. işte, bunlara zamanın yok, hevesin yok, merakın da yok belli ki. işin başından aşkın. benimse başım işimden. yüzümde çizgilere neden oluyosun farkında olarak-olmayarak, bazen aşağı bakıyorlar bazen yukarı. konu sen değildin hem, nasıl buraya geldi bilmiyorum. sadece, senin üzerinden hayallerin yıkılışını tecrübe ediyorum diyelim. seni genelledim, öyle büyüttüm öyle büyüttüm ki, şimdi benim 4 katım kadar falan oldun. mucize inancımı sende gözle görülür bulmak istedim. "neden senmiş?"i bırak, bırak ya.. bu dünyada tek olmanın yanında, bir insanın diğerinde uyandırdığı düşünce ve hisler göz önüne alındığında, benim dünyamda da tek olduğunu pekala bal gibi biliyorsun. bilmiyormuş gibi yaptığında daha az etkileyici de olmuyorsun. neyse konu sen değildin, değilsin. belki de tam sensin, bilemiyorum. ben seni nasıl özlerim? imkansızı çok başka alanlarda başarıyor ve özlüyorum seni çok çok. derin derin. uzun uzun. ikilemli. ikili. iki kere özlüyorum, ikinin karesi kere de. çok özlüyorum. sadece.. öf.. bütün sadeceleri mutfağa kilitleyip gazı sonuna kadar açasım, yeterli bir süre geçtikten sonra onlara katılıp çikolatalı puro yakasım var.

Hiç yorum yok: