11 Ekim 2008 Cumartesi

yağmur, tut götür kolumdan beni..

şimdi..
içerde ne olduğuna bakmadan atıp tuttum. varlığını yok sayıp, ya da yokken varmış gibi yapıp kandırdım kendimi uzun uzun, itinayla, özenle, seve seve. belki de buydu gerekli olan zira soğuk algınlığının başındaydı yüreğim, biraz limon gerekliydi, ben de verdim işte. iyi olmak için biraz ekşitmek lazımdı ortamı, ekşittim. tatlıymış gibi yaptım panzehirim, panzehirimden nasıl bu kadar emindim?
önce..
kendimi kopartıp (bizzat ben, kendim), kendimi kaptırıp gidişine birşeylerin-sorgusuz sualsiz-, yeşil bir yaprak gibi sürüklendim, yıpra(tıl)ndım, bir sürü şey gördüm, bir sürü yer gördüm, bazen çok yukardan uçtum, bazen yerde yuvarlandım. amacım bu değil miydi? bu kadar çok istediğim? yaşadıklarımla, yaptıklarım ve yapacaklarımla, kontrollü(!) edilgenliğimle, gördüklerim ve göreceklerimle, en çok da -kanayan ya da kabuk bağlamış- yaralarımla, ben büyüyecektim. büyümek zorundaymışım, öyle mi sanmışım? ahmaklık beleş olsa gerek..

burda en çok koyan ne oluyor biliyor musun?
sensen bilirsin, sen gibi değilsen değil.

bir milyon tane -eskimiş, rafa kaldırılmış- yüze duyduğun şeyler. aynı yerde nefes aldığını bile bile, sanki bir tek engel buymuş gibi..

Hiç yorum yok: