5 Ocak 2008 Cumartesi

sen sen sen & sen : emin bahar apo ve cem

şimdi..
sen sen sen ve sen ;emin, bahar, apo ve cem; dinleyin lütfen.

bir kırmızı domatesin [mrb serin:) ] söylediği gibi seviye atlamadım, artıkla başlayan bir cümle kuracak da değilim, ki bunun ne denli komik olacağını ben de biliyorum sen de biliyorsun, hatta onlar da biliyor. artık dersem hep birlikte kopacağız, öyle bir kelime sarfedersem lütfen çekinmeden gülelim, dudaklarımızı elimizle kapatmadan.. :)

bir savaşı başka bir savaş başlatarak bitirecek değilim. savaş dediğime aldırmamalısın(ız), bunu somut ya da soyut şekliyle algılamaya/yorumlamaya/yargılamaya/alkışlamaya kalkışma(yınız), bildiğin(iz) savaşlardan değil bahsedilen, ki ne yandaşım ne düşmanımsın(ız), belki yalnızca izleyici.

ne diyordum..
bugün, uyandım ve dünkü durumdan eser kalmadığını gördüm. bu yarın uyandığımda bambaşka bir halde olabileceğimin en temiz ve elle tutulur kanıtıdır. bazı temel şeyler olduğu ve onların sabit kalacağı kesin ve fakat herşey öyle hızla ve öyle göz alıcı bir biçimde ve öyle şaşkınlık uyandırıcı şekillerde değişiyor ki.. neyse.


evet sabah uyandım, uyanmak güzel şey, uyandım ve uyandım işte. uyanmak da güzel şey en az uyanmak kadar. oyun oynamıyorum canım oyun oynamak istemiyor zaten şu an, herşeyi gözüne sokarak anlatamam, hepsi o. beni oyun oynamakla suçlamayın, şu an yanlış bir zaman olur.

genellemelere karşıyım, herşeyin aynı olduğunu savunan ben, genellemelere karşıyım, evet. beni çelişkimle yalnız bırakın ama şimdi değil sonra, şimdi söyleyeceklerimi dinlemenizi rica ediyorum.

genellenemelere karşıyım ve insanlar diye başlayan bu cümleyi okudum geçenlerde bir yerde (neresi olduğunu, kimin söylediğini boşverelim)


"insanlar vardır kitaplardan, yolculuklardan, insanlardan, yarınların onlara getireceği sürprizlerden olağanüstü deneyimler bekleyerek yaşayan. ve insanlar vardır bekleyecek tek bir şeyin olduğuna inanan: olabileceklerin en kötüsünden yakayı sıyırmak..." bu tam da dün bana söylenen şey. tam olarak aynısı değilse de çok yakın bir versiyonu. [söyleyene teşekkür ettim, yine ederim :)-onurcum saol- ]

şunda anlaşalım.
umut dolu değilim, umutsuz da değilim. birşey beklemiyorum, bir beklentim varsa içimde benden habersiz, belki, yalnızca minimum insan beklentisi işte, hiç birşey beklemeyen insanın duyacağı maksimum beklenti ne kadarsa o kadar, refleks gibi birşey. anlatamıyorum.. şimdilik bu bölümü geçelim. bu kadar açıklama da gerekli olmayabilir zaten. kaale alınmayacak bir miktar belki işte, neyse anlaşıldığını umuyorum. sadece "herşey öyle şeffaf olsun ki" istiyorum, öyle böyle..

başka yollar bulabilirdim. üstelik online bir yolla edilmesi gereken kelamlar da var, ama aranana ulaşılamıyor. ya da.. her neyse. tamam, bu kadar yeter.
sen sen ve sen, karalama alanımı arada ziyaret ettiğinizi düşünerek yazdım bunca satırı bugün, dediğim gibi başka yollar vardı ama şimdi gücüm sadece buna yetiyor. ve sen; senden emin değilim, bilmiyorum benimle ilgili şeylerle ne kadar ilgilisin son zamanlarda, ama okumuş olmanı dileyeceğim bunları..

sen; seni çok özledim. neyimi özledin deme, özledim. insanın yanındayken önemini anlamadığı(nı sandığı) şeylerin uzağına düştüğünde değerliymiş gibi görünmesi yanılgısına düşmesi ve sonuçlarına dayanamaması durumu değil bu. bildiğin özlem işte, hala duyduğum oluyor. birine bu kadar yakın ve uzak olunabilirdi. o kadar yakın ve uzak olduk. kapıyı yüzüne kapatmak istemedim hiç. bu bir bahane değil, arkasına sığınılacak. yanlış yapmış da olabilirim ama kendime göre geçerli sebeplerim vardı, ve uzak olmayı tercih ettim, sana da kabullenmen için baskı yaptım, zamanla sen de biraz biraz kabullendin, şimdi ne durumdasın bilmiyorum, ne kadarını onardın ama ben seni özledim, bunu yüzüne söyleyebilmeyi isterdim. özür diler miyim? pişman mıyım? bilmiyorum. (bu bir günah çıkarma değil, vicdanı rahatlatma değil. bu sana söylemek için delirdiğim şeyler paragrafı). senden bir beklentim yok, belki sadece "beni unutma".. birbirimizi aramadığımız birbirimizi görmediğimiz sürece bu "beni unutma"nın ne anlamı olur, ne olur bilmiyorum ama unutma beni..



sen; cevap veriyorum: hayır. sen de biliyorsun, ben de biliyorum. hayır. sana verilecek olumlu cevabım kalmamış sanırım, sana verecek olumlu pek birşeyim kalmamış. senin de bana. belki de sana da benden bulaştı. nasıl a değil neden e değil ne zaman a hiç değil, sadece şimdiye bakıyorum. bakıyoruz. geri adımlar atarak uzaklaşıyoruz birbirimizden, hiç değilse adım atıyoruz :) bir sen bir ben. 3 sen 4 ben. böyle böyle yakında yeterince uzaklaşmış oluruz gibi geliyor. ne için yeterince? dün yaşadıklarımızı bir daha yaşamamak için yeterince. (liste yapmam istenseydi) uzun bir zaman (yeterince uzun. burdaki yeterince ise birbirimizin hayatından hiç çıkmayacağımıza emin olmak için yeterinceydi ) ilk sıralarda yer alan sen, listemi umursamaz oldun, içinde ya da dışında olmayı. ben senin isteğini gerçek kıldım sadece. inan ki olan yalnızca bu. dün anladım ki artık sana ihtiyaç duymuyorum, sen de bana. aynı ortamda olmak yalnızca çok can sıkıcı ve hiç lüzumu olmayan bir gerginliğe yol açıyor, sonrasında bende üzüntüye neden oluyor-seni bilmem. o yüzden yeterince adım atarsak yakında böyle üzücü durumlar yaşamayacak kadar uzak olabiliriz. bu bugünkü hislerim, yarını bilmem. dün neler oluyordu bugün neler oluyor.. yarını tahmin etmeye çalışmak delilik olur.. yarın için hiç bir yorum yapamam özetle. ama şu an, şimdi, bugün cevap veriyorum: hayır..



sen; neden yaptığını bilmiyorum. yaptıklarının (yapmadıklarının mı demeli) nedeni hakkında en ufak bir fikrim yok. hayatıma hiç girmemiş gibisin. birkaç aylık süreç ve bu süreçle ilgili birtakım hatıralar-anlar-hatırlatmalar beynime enjekte edilmiş gibi. rüyaymış gibi (rüyanın birebir sözlük anlamından bahsediyorum). gerçek olmamış sanki hiç. mübalağa yapmıyorum. sanki sen hiç olmadın, olmadın derken dünya üzerinde varolmadın değil, arkadaşım sevdiğim olmadın.. hiç yüzünü görmedim, sana bakmadım, seni dinlemedim ve konuşmadım.. öyle garip ki! öte yandan bazı mekanlara işlenmiş o anılar sayesinde sürekli aklıma geliyorsun. bu haksızlık. kendini hayatımdan anlayamadığım bir nedenle tamamen çıkarmış birinin bana bıraktığı (sayısı kaç olursa olsun..) bu anıları da kendisiyle birlikte götürmüş olmasını dilerdim. doğru olan da bu olurdu ama ne doğru ki bu öyle olsun.. nasıl böyle oldu inanamıyorum. dediğim gibi nedenini bilmiyorum. kabullenemiyorum sadece. kabullenemediğim senin gibi bir insanın bana tamamen sırtını çevirebilmiş olması (ki son dönemde sırtını çeviren diğerlerini gördükten sonra ben hiçbirşeye şaşırmaz oldum) üstelik ortada (fark edemiyor muyum bilmiyorum) geçerli bir neden dahi olmadan.. aptal bir hayalciyim, belki neden budur. sadece, nedenin her ne ise benim de bilmemi sağlamanı dilerdim-hiç değilse bunu hakettiğimi sanıyorum. (çok şey istemediğime eminim, evet.) çok kırgınım, hepsi bu..



sen; sen, evet sana diyorum-şaşırma. sana sandığından çok daha fazla önem verdim, farkettirmemiş olabilirim ama böyle. bile bile ben yaptım yapılanı, yalnızca kendim olarak. iki N ayaktaydı-tam güç, hem de en ayakta olduğu dönemdi sadece, yanlış yer yanlış zaman hepsi o. hoşgörülü hallerini, esprilerini, "ben de" dedirten cümlelerini özlüyorum bazen. ama sadece bazen ;) bu kadar kısa sürmeseydi çakışma, daha mutlu olurdum şüphesiz, ama senin için, sanırım yapacak hiçbirşeyim yok şu saat itibariyle, sadece uzaktan takip ediyor, düşüncelerini-saçmalarını okuyorum. çok kolay oldu çünkü: hem uzaktın hem uzak.


bir zaman önce hayatıma girip bir süre orda kalıp bir şekilde çıkmak isteyen/çıkarılan sen sen sen ve sen. ne kadar şey paylaştığımızın önemi yok, ben sizleri birbirinden başka şekillerde sevdim ve önemsedim. sizi kırdım, üzdüm, kızdırdım, hayal kırıklığına uğrattım, yordum, sıktım veya benzeri bir başka şey yaptımsa : özür diliyorum. ama bu çemberdışı kalış tek taraflı bir durum değildi, kabul edeceğinizi sanıyorum. [beklentisizce, içimden çok geldiği için anlattım size bütün bunları emin, bahar, apo ve sen cem-evet evet..]
seni özlüyorum, senin için başka cümlem kalmadı, senin tarafından kırıldım, sendense özür diliyorum.
*** hala (zaman zaman) benden tarafta dolaşıyor (hiç değilse bloglarıma bir göz atıyor) ve senin için söylediklerimi, senin için söylediğimi anlayabiliyorsan, beni daha fazla bu bilinmezlikle bırakmamanı diliyorum, bu kadarını yapabilirsin değil mi?
nurcan

2 yorum:

A.poe dedi ki...

kim ne diyebilir ki... sadece bir kaç cümle o da kendi bünyesince, sesinin gürlüğüyle...

"Bazı dünyaları başka insanlar yaratır. Her şey ayrıntıdır orada; her ayrıntı anlamlı ve her cümle – cümle dünyayı, var olmuş ve olacak halleriyle – zaman, zerre, bütünlük, alışkanlık, yansıma halleriyle cümle âlemi anlatmak ister. Beceremez. sözün bittiği yerde zaman vardır..."

eFeNDi-Ci dedi ki...

kim ne diyebilir ki.. (?)
bu sese ben sandıklarıma inanmaya başlamadan önce ihtiyacım vardı.

ve inandığının aksine, iğneleri boy sırasına göre dizdim ve canım epey acıdı-sıramı savdım çoktan-sandığından çok daha önce.
monologlar her şeyi yerle bir etmeden önce.. ben kendi payımı aldım ve bundandı bütün çabam (da). her neyse.