bilmiyordun o zamanlar. bense erteliyordum. sonbahardı. ormanda yürüyorduk, ayaklarımızın altında, yaşlı çam ağaçlarından düşmüş yapraklar çıtırdıyordu. orda seninle sozsuza dek yürüyebilirdim. ama.. bir ama olduğu sürece, sonsuza dek mümkün olmuyor. nankörlük etmiyorum. sadece kapalı tutulan bir şeyi açtım. hep orda duran şeyi fark ettim. ben baksam da bakmasam da orda duracaktı, bu O. gerçek bölünemez, bu yüzden kendini tanıyamaz; her kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır. oysa. oysaların son kullanma tarihi dolmuş. bir oysa'm bile yok artık.. içimin odalarını topladım birinin ısrarıyla, bütün eski eşyaları attım. yüzyüze gelmekten çekinmiyorum. korkmuyorum. kalbim hızla atmaya başlıyor aklıma düştüğünde bilakis. uyumak istiyorum sonra. rüyalar peşimi bırakmıyor. sonbaharda bir yol gibi: temiz pak süpürüyorsun, sonra yol, bir kez daha kurumuş yapraklarla örtülüyor. yaşıyorum. düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur. dün gece bir yıldız kaydı, sonra bir mum üfledim, sonra.. sonra zincirleme bir işkenceye bıraktım kendimi. en baştan başladılar. ben izin verdim. tek tek, yeniden, başka bir rolle izledim.. ben, izledim.. onlar, gösterdiler. dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, böyle yapmakta özgürsün ve senin doğana kalmıştır bu, ama kaçınabileceğin bir acı varsa işte bu da belki bu kendini uzak tutuştur. gerçekten istedim. hiç bir gerçekten bu kadar içten olmadı. sen ödevsin. ama görünürde öğrenci yok.
f.k.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder