bu amaçsız, bu sade, ve bu sadece: içimdekiler-bölüm IX.
içimde bir yer acıdı. iç kanamasız. orda bir yer işte, orası neresidir bakmadım. bakmayacağım. sadece, beni hayatta tutan oksijen içerde dolaşırken, saniyenin bilmediğim "bilmemkaçındabir" bir başka darbe indirdi duvarlarına, öyle işte. (alelade bir oksijen molekülü bedenimin sınırları içine dahil olduğu andan itibaren, hızla ya da yavaşça, şaşılacak bir şekilde BENleşti sadece. evet aynen öyle oldu. görmedim ama hissettim. 6 duyumun 5.si söyledi bana bunu, inandım. başka seçeneklere bakmadım. tereddüt etmedim. direnmedim.) bir an dayanamayacak gibi oldum- ve fakat bir kez farkedince unutmak mümkün olmuyor değil mi- evet, aslında bir deli yolu var ama yararı olmayınca ne anlamı olur- ama dayandım.
*baktım mı? evet baktım.hem de her yere.
*ne var? olmadan önce varolan.
*o zaman neden içim acıyor? kelimelerin değeri-dediği nedir artık bilmiyorum ama, rastladığım en güzel şeylerden biri, olmadan önce de öyleydi (çok önce, çok'un kafalardaki anlamı farklı..), olduğu anda da (bir zaman önce), şimdi de (an itibariyle). değişen başka birşey oldu. kaybetmeyi aklım almıyor. ("herşey istenildiği gibi olmuyor" desem klişe, tamam, ama klişe olması gerçek olmasına engel değil. böyle işte, aynen böyle!)
*sadece bu mu? belki biraz da başka birşey, ama onu saklı tutma hakkımı kullanmak istiyorum.
*ne zamandır? bir zamandır (bırakılan sorgulama yeniden harekete geçtiğinde-n bu yana.)
*neden şimdi? ona karşı dürüst olma (ondan önce kendime karşı dürüst kalma) ihtiyacının sonucu olarak: bekleyemem, hepsi o.
*nasıl? bu cevabı olmayan tek soru.
**emin miyim? emin olmanın da ölçütü kafalarda farklıdır. eminim diyorum, ben, söylediğim kadarım. kivi ya da karpuz.
gidip geliyor gıcırdayan zinciriyle ahşap salıncak. "tamam değil"di hani? değil ya işte, değil diyenden üstelik nedenleri. başka bir yol. bakmıyorum o tarafa, zincirin sesi geliyor, baksam da göreceğim muhtemelen sadece zincir işte, ucunda salıncak, rüzgar var, kahküllerim bozuluyor- umrumda değiller şimdi, salıncak ilerliyor, sonra yerine dönüyor. ve böyle, vesaire.
bütün kelimeleri tarıyorum, en temizini en derinde kalmışını en az yıpranmışını bulmaya çalışıyorum. sadece, sadece işte, sadece bozmamaya kırmamaya kapatmamaya kaçmamaya uğraşıyorum. çaba harcıyorum anlaşılmak adına. anlamak zorunda mısın? evet anlamak zorundasın. tekrarlıyorum anlayamadıysan: rastladığım en güzel şeylerden birini kaybetmeyi göze alamıyorum çünkü. alamıyorum almıyorum almam. almayacağım DA. belki yalnızca bu kısım bencilce bütün söylenenlerin içinde. bunun içinse yapacak birşeyim yok. ne olursa olsun, içimde birşey var, istese de onun istemese de. uysal mı kalmalı inatçı mı olmalı, burası beni aşıyor. belki aşmıyor. bu belkileri toplasam burdan nereye yol olur acaba?
bir ekim akşamı, 23:26, önce
"hiçbir monolog bu kadar zor olmamıştı. şimdi bile çok zorken, bilmiyorum nasıl gerçek kılacağım, nasıl somutlaştıracağım.. biri iki yapacağım? provasında ellerimde güç kalmazken, nasıl sahnede ayakta duracağım?(hayır sahne dediğime bakmayın bayım, oyun. oynamayacağım oyun da oynanmayacak, hayır , istemsiz bir benzetmeydi bu sadece, hepsi o..bir zamandır bir oyuncunun yanındayım da) dönüp pencereden dışarı, gri-yeşil körfeze bakıyorum " dürüst olmalı, doğru olan bu, olmalı. evet, olmalı." midem bulanıyor olası ki den.. "
bütün öykülerin iki kahramanı olsa, bunu söyleyen elbette benim. bendim benim benim.. başka kim olabilir.. bugünün simetriği olabileceğini söylese keşke bir ses. düşünmeden inanırdım, inanılası çünkü. o ismini işlevini nedenini sonucunu hatırlayamadığım dalgalar gibi, yukarı-aşağı-yukarı-aşağı, buna bile tamam, yeter ki x sonsuza gitsin..her neyse.
bunu söylemek bana düşmez belki, belki şimdi çok yanlış ve belki daha kötüsü, gereksiz bir an. ama hep içimden geldiği gibiydi, şimdi de öyle olacak. duymak istemeyen elleriyle kulaklarını kapatsın, bağıra çağıra şarkı söylesin, okumak istemeyen gözlerini yumsun, ya da gökyüzüne baksın, bilmek istemeyen kaçsın..diyeceğim şudur ki:
umudun ışığı sönmüyor, belki renk değiştiriyor..kırmızıdan maviye, mora, sarıya, sonra yeniden maviye belki kırmızıya.. ama hep yanıyor işte. sıcak. parlak. bunların hepsini ve daha fazlasını biliyorsun zaten. ufak olan ben(d)im-öğrenen.
sadece bir kere, tek seferde: saat daha çok erken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder