12 Eylül 2007 Çarşamba

kapı

bir düşün içinde bir düş...

alnına konsun bu öpüş!
ve, şimdi senden ayrılırken,
itiraf edeyim ki-
günlerimi bir düş
sayarken yanılmıyorsun;
ama, umut gitmişse uzaklara
bir gece ya da bir gün
bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
fark eder mi bu yüzden?
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
yalnızca bir düş içinde bir düş.
kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
haykırışları içinde duruyorum:
ve altın kum taneleri
tutuyorum avucumda-
ne kadar az! ama nasıl da
süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine
ben ağlarken - ben ağlarken!
ah tanrım! daha sıkı
tutamaz mıyım onları?
ah tanrım! tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
bir düşün içinde bir düş mü bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?
by e.A.POE

4 yorum:

A.poe dedi ki...

anabel lee

senelerce senelerce evveldi;
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
ismi annabel lee;
hiç bir şey düşünmezdi sevilmekten
sevmekten başka beni.

o çocuk ben çocuk memleketimiz
o deniz ülkesiydi,
sevdalı değil kara sevdalıydık
ben ve annabel lee;
göklerde uçan melekler bile
kıskanırlardı bizi.

bir gün işte bu yüzden göze geldi
o deniz ülkesinde,
üşüdü rüzgarından bir bulutun
güzelim annabel lee;
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni,
mezarı ordadır şimdi,
o deniz ülkesinde.

biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskandı bizi-
evet!-bu yüzden(şahidimdir herkes
ve o deniz ülkesi)
bir gece bulutunun rüzgarından
üşüdü gitti annabel lee.

sevdadan yana, kim olursa olsun,
yaşça başça ileri,
geçemezlerdi bizi;
ne yedi kat göklerdeki melekler,
ne deniz dibi cinleri,
hiçbiri ayıramaz beni senden
güzelim annabel lee:

ay gelir ışır, hayalin irişir
güzelim annabel lee;
bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
güzelim annabel lee:
orda gecelerim, uzanır beklerim
sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
o azgın sahildeki,
yattığın yerde seni.

a.A.POE

eFeNDi-Ci dedi ki...

Görüntüleri arasında karanlık gecenin
Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.
Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
Görüntüsü yaşamın ve ışığın.
Ah! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin
Gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla
Çevresine bakan kişi için?
O kutlu düş-o kutlu düş,
Bütün dünya kınarken
Tarlı bir ışık gibi neşelendirdi beni
Yalnız bir ruha yol gösteren.
Ne olmuş geceleyin ve fırtınada
Titriyorsa yükseklerdeki ışık?
Daha berrak bir sey var mıdır
Gündüz parlayan yıldızından, gerçeğin!

A.poe dedi ki...

Uyuyan Güzel

Haziran bir gece yarısı
Tenimde serin, gizemli ayışığı
Altın kıyıları
Nemli, baygın tütsüler yayan
Dingin zirvelere
Ezgiler eşliğinde akışan damlacıkları
Usulca evrensel vadiye kanatlanan
Ulaşılmaz, gizemli ayışığı...

Eğiliyor biberiyeler mezarına,
Zambaklar dalgalara
Çürüyor suskun yıkıntılar
Göğsüne sarıp gecenin sisini
Çekiliyor sonsuz uykuya
Lethe gibi, bak! Nehir, bile bile
Uyukluyor yatağında
Hiç uyanmayacakmış gibi
Irene'in yazgılarıyla yattığı yerde
Uyuyor tüm güzellikler!

Ah, görkemli prenses! Gerçek olabilir mi-
Bu pencere, kara geceye açılan?
Ürkünç kımıltılar perdelerde
Eğleniyor alaycı ruhlar ağaç tepesinde
Sesleniyor her aralıktan
Arsızca odanda dolaşan
Bedensiz ruhlar, büyücüler
Süslü kapağı altında gömütünün
Gizlenmiş uyuyan ruhun,
Uzayıp kısalıyor duvarlarda gölgeler
Beyaz hayaletler gibi uçuşan...

Ah, sevgili prensesim! Hiç mi korkmuyorsun?
Ne rüyalar görüyorsun?
Belli ki uzak denizlerden gelmişsin
Küçük bahçemizin sadık ağaçlarına
Ne tuhaf rengin... Giysilerin...
Saçlarının uzunluğu
Ve bu dayanılmaz sessizlik!

Prenses uyuyor! Ah, bırakın uyusun
Kutsal sığınağında Tanrı'nın, derin derin
Bir kez daha kutsal kılınsın bu oda
Bu yatak, melankolik, bir kez daha!
Yalvarırım Tanrım, gözleri açılmadan
Gömütüne hayaletler uğramadan
Uyusun prensesim!

Aşkım uyuyor! Ah, bırakın uyusun
İncitmesin solucanlar bedenini
Uyusun sonsuza dek
Yaşlı ormanın loş kuytularında
Açılsın yüksek kemerleri gömütünün
Dağıtarak karanlığı ansızın
Üzerinde işlemeli tabut örtüleri
Anımsatır atalarının cenazesini
Utkulu, sevinçli, huzur verici...

Küçük bir kızken
Taş atardı prenses
Ayrıksı bir gömüt kapısına
Bir yankı daha, her taşla
Ürkerdi düşüncesinden bile,
Günahkar çocuk, biçare!
Ölünün iniltisiydi, yükselen gömütten...

e.A.POE

eFeNDi-Ci dedi ki...

Liman Kırıntıları..

bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara
seni sevmediğimi söyledim.
oysa rıhtımlar
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
hastaydım
kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
seni unutmak gerekiyordu...

bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
iskele fenerlerinin altında oturup
seni bekledim sevgilim
ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
gelip caydırabilirdin beni gitmekten
oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
sana tapacağım yalan değildi
benim olursan
seni seviyordum, seni istiyordum...
bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
seni unutmak için içtim...
senin sokağında geceler yıldızsızdı
senin sokağında gece yağmur yağıyordu
ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
bana sevmek yaramıyordu,
ben sevilemiyordum...
bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi
işte bu mısraları orda karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
gidiyor, gidiyor, gidiyorum...


e.A.POE